Herkese buz gibi bir Ankara havasından merhabalar 🙂
Uzun süredir yazmayı planladığım bir konu ile sizlerleyim. Makyaj, bakım yazılarından farklı olarak yaşama dair, felsefi konuları, haberler yorumları yazmayı çok ama çok seviyorum. Burası benim için adeta bir terapi… Kendimi yenilemem ve sevdiğim bir hobi haline gelmesi ise hem mutlu ediyor hem de her an heyecanda kalmamı sağlıyor. İnstagram ailesinden de büyümek ve fikir alışverişlerinde bulunmak ise beni heyecanlandırmaya devam ediyor ve “iyiki blogu yazmaya karar verdim” dedirtiyor. İyi ki buradasınız ve sizi seviyorum. 🙂
Konuya başlamadan size teşekkür etmek istedim. Şimdi ise asıl değineceğim ve etkisinde kaldığım konulara geçelim. Aynılaşmak… Herkesin aslında farklıyım diye düşündüğü ama herkesin aynı olmaya çalıştığını gözlemliyorum. Sistemin getirisi olduğu apaçık belli olan ve herkesin klişe “kapitalist sistem ” diye eleştirdiği ve aynı hızda tüketici kategorisine dahil olmaya çalıştığı o kadar ironik ki… Kapitalist sistemin masum yalanı özgürlükçü sistem aslında bir köleci sistem… Tüketmek zorundasın, sermayeye sermaye katmak zorundasın ki bu da Sisteme sahip olanların çıkarlarını ellerinde kalmasını sağlasın. Tüketmek kavramını biraz daha açmak istiyorum. Bu bir makyaj, bakım ürünü, kıyafet, ev, araba, bilgisayar, telefon gibi her şeyi kapsayan bir anlayış olarak düşünmek gerekiyor. Her yeni ürün gelmesi ile diğerinin yolda olması paralellik gösteriyor. Reklamcıların görevini ise bizler daha fazla üstlenir hale geldik. Nasıl mı? İnternet aracılığıyla, çevremizdekilerin etkisiyle… Karşımızdaki bir şeyi beğendiğinde geri mi kalırım diye onu almak, o şekilde yaşamak için hızla ilerliyoruz. Bu da sistemin güçlenmesini sağlıyor ne yazık ki… Hep gelir dağılımından şikayet edip asıl gelir dağılımını eşit şekilde dağıtılmamasına vesile oluyoruz. Sosyal medyada tanıtılan bir şeyi aldığınızda farkederseniz eğer aldığınızdan tatmin olmuyorsunuz. Çünkü aldığınızın binbir çeşiti var ve hepsine sahip olmak istiyorsunuz. Olsanız yenileri çıkacak ve siz onu da isteyerek daha fazla tüketimi sağlayıp mutlu olduğunuzu düşüneceksiniz fakat tatmin olmayacaksınız. Ama en azından belli gruptan geri kalmadığınızı bildiğinizden kendinizi avutacaksınız. Örneğin,geçen gün ders arasında sıcak bir şeyler içmeye gittiğimizde çikolatalı latte içmeye karar verdim ve samimi olmadığım bir grup arkadaşın içecekler hakkında yorum yapıp “çikolatalı lattee iğreeennnççç ” şeklinde yorumlar yaptığını duyunca tepkim “herkes aynı şeyi beğenmez, sizin sevmemeniz benim sevmemem için neden değil. ” oldu.
Popüler olan illa yaşanması, alınması gereken değil bana göre… Bu yüzden market yerine küçük bakkalları, Avm’lerden önce butikleri, kahve yerine çay içmeyi, sevdiğim ne varsa onu yapmayı tercih ediyorum ve bu beni inanılmaz mutlu ediyor. Alışveriş yaparken, bir şeylerle uğraşırken düşünerek yapın. Bu sadece maddi anlamda değil manevi anlamda da olsun. Manevi anlamda aynılaşmak ise bir gruba bağlı diye bir düşüncede kalmak. Siz farklı düşünebilirsiniz ve bunu dile getirmekten çekinmeyin. Bizi biz yapan düşüncelerimiz, işlerimiz, ve hayata kattığımız anlam.. Bunları bir şeye bağlamaya çalışmak yorar, aynılaştırır… Siz ne hissediyorsanız ne yapmak istiyorsanız onu yapın. Kimin ne dediği ne düşündüğü sizin düşüncenizden daha değerli değil. Biraz anlam katmak, samimi ortamları desteklemek, öğrenmek, öğretmek, düşüncelerimizi dile getirmek sistemi çürütecek ve asıl özgürlük o zaman yaşanacak… Manevi değerlerimizi, sorgulama gücümüzü kaybetmeyeceğimiz günler diliyorum hepimiz için…
Okuduğunuz için çok teşekkür ederim.