Herkese merhaba:)
Ağustos ayı içerisinde bir haftalık Antalya’ya tatile gittim. Dinlenerek, enerji depolamış ve birazcık hastalıktan sonra sağlığıma daha çok dikkat edeceğime kendime söz vererek döndüm. 🙂 Hassas cildim neme doydu, o kadar ki bir Ankaralı olarak yeter bu nem bana fazla geldi Ankara’ya atın dedim sonuç olarak şu an Antalya’ya tekrar gitmek istiyorum: D İnsanları memnun edemezsiniz işte bu cümleyle ilgili anımı okumak isterseniz tık tık 🙂
Alanya’ya daha önce gittiğim için görmediğim yerlere vakit ayırmak istedim bu sefer. Tatilde genellikle Damlataş tarafında kalmayı tercih ediyoruz. Bunun en büyük artısı bana oluyor çünkü nemden ve cırcır böceklerinin sesinden erkenden yataktan fırlayan ben sahile yakın olduğu için deniz kenarında yürümeye ve hasret kaldığım canım denizle dertleşiyoruz. Bol bol içime deniz havasını çekiyorum, düşlere dalıyorum. Denizin verdiği huzur hiçbir şeyde yok, küçüklüğümden beri hep deniz kenarında olan bir şehirde yaşamak istesem de denizi olan şehirde yaşayamayacağımı fark ettim çünkü Ankara’nın yeri her zaman yeri çok ayrı çok özel… Belki de sevdiğimin Ankara’da olmasından dolayı öyle geliyor bilemiyorum 🙂
Bu sene Alanya beni çok üzdü çünkü önceki senelere göre bomboş… Sahiller, çarşı, sergiler dopdolu olurken çok az sayıda yerli ve yabancı turist vardı. Umarım ülkemizin dış politikada önemini artırır ve yeniden canlanır.
Bloğumu da özlediğimden çenem düştü kusuruma bakmayın hemen Alanya’da neler yapılır ona geçiyorum. 🙂 İlk olarak Damlataş sahilini görmenizi tavsiye ederim ama yüzme konusunda Damlataş’tan koşarak uzaklaşmanızı öneririm. Oldukça dalgalı ve boğulma tehlikesi ile karşılaşabilirsiniz. Sabah sporu için idealdi benim için, Damlataş sahiline girişte bol yeşil içeren ve rengarenk çiçeklere sahip olan parkta oturup soğuk içecek içmenizi tavsiye ederim.
Sonraki durağınız Damlataş Mağarası olabilir. Özellikle astım hastalarına iyi gelen mağarada en az 25 dakika durmanız gerekiyor. Damlataş mağarasına girdiğinizde merdivenler yardımı ile mağaranın içerisine girebiliyorsunuz.
Yuvarlak şekilde geniş bir alan açıkldıktan sonra sarkıt ve dikitlerin iyice daraldığı bir bölüm var ve sarkıtların geçişi zorlaştırdığı bölmeye geliyorsunuz. Buralarda ışıklandırmalar var, yürüyerek geçmeniz imkansız ve sarkıtlara dokunmadan dizlerinizin üzerinde içeri kısma girebiliyorsunuz bir de geri dönme kısmı düşünüldüğünde fazla ilerleyemiyorsunuz zaten bacak ağrısından 😀
Astım hastaları tedavi amacıyla gelecekse günlük 4 saat boyunca mağarada kalmaları gerekiyor ve 21 günlük sürede her gün ziyaret etmeleri gerekiyormuş. Giriş ücretleri 7-10 TL arasında öğrenci tam olarak değişiyor.
Damlataş plajının ve mağarasının tam karşısında arkeoloji müzesi bulunmakta ve inanılmaz güzel eserler bulunuyor. Ben hepsini incelerken büyülendim diyebilirim.
Özellikle Tunç, Frig, Lidya, Roma döneme ait eserler günlük kullanılan eşyalar sergilenmekte. Osmanlı dönemine ait akçeler, Selçuklu zamanında kullanılan akçeler, takılar, heykeller, yazıtlar ve sayamadığım birçok tarihi eser bulunmakta…
Benim en çok dikkatimi çeken Herakles heykeli ve Kibele büstüydü… Aynı zamanda kireç taşları da ilgi çekiciydi.
Bahçede ise Bizans, Roma, İslami dönemlere ait taş eserler var ve minik kabirlerin üzeri öyle güzel işlenmiş ki büyülenmemek elde değil.
Alanya serisi olarak paylaşacağım çünkü inanılmaz gezmişim, buraya kadar okuduysanız gözlerinize sağlık 🙂 Tekrar görüşmek üzere 🙂