Merhaba, bloğuma hoş geldiniz 🙂
Uzun zamandır neler okudum, hangi kitapları beğendim bunlardan bahsedemedim. Finallerim bitse de yoğun şekilde kurslara devam ettiğimden paylaşmaya vakit bulamıyorum. Ben de kitapları tek tek göstermek yerine kolaj şeklinde yorumlarımı paylaşmaya karar verdim. Bahsedeceğim kitaplardan bazıları ders kitaplarım olmasına karşın keyifle okuduğum kitaplardı ve herkesin kütüphanesinde olmasını düşündüğümden onlar hakkında da konuşacağım. Bu arada instagram üzerinden birkaç kişi kütüphanem hakkında detaylı bir yazı istedi onu da bu hafta içi paylaşacağım. Sözü daha fazla uzatmadan neler okudum onlara geçiyorum. 🙂
İlk olarak Virginia Woolf “Kendine ait bir oda” kitabını inceleyeceğim. Anlayacağınız üzere kitabı uzun uzun notlar çıkararak okudum çünkü bu kitabı Umbert Eco’nun yorum ve Aşırı yorum kitabındaki sekiz özelliğe göre analiz etmeye çalıştım. (Anlayacağınız üzere okul ödeviydi hehe 😀 ) Kitabı okurken çok eğlendiğimi söylemeyeceğim özellikle ilk bölümünde 10 sayfa okuyup okuyup bıraktım. Kitap ikinci kısımda daha akıcı ve ilginç gelmeye başladı. Woolf feminist ve kadınların da erkekler kadar özgür bir alana sahip olsaydı çok güzel işler yapacağına inandığını belirtiyor. Kadınları kısıtlayan sadece erkekler olmadığını, kadınların da görüş ve davranışlarıyla zayıf olmayı seçtiğini ve bu durumu aptalca karşıladığını görüyoruz. Kitabın çıkış noktası “Bizler kadar düşünme yeteneğiniz olduğunu ileri sürüyorsunuz. Madem öyle, neden Shakespeare gibi bir deha çıkaramadınız?” sorusu Woolf’u harekete geçiriyor. Kütüphanede aradıkları kaynakların hemen hemen hepsi erkeklerin kadınlar hakkındaki görüşlerini içeren kitaplar ve aslında kadınları yerden yere vuran düşünceler içerdikleri… Burada Woolf kadınlar neden erkekler hakkında yazmadığını soruyor, neden hem kendilerini anlatmak hem de kendilerini aslında eşsiz sanan erkeklerin zayıf noktalarını bulmadıkları aksine onları daha da güçlendiren davranışlar sergilediğini sorguluyor ve en son söyledikleri çok ilgi çekici… Eğer kadınlara da erkekler kadar himaye hakkı verilse, erkek gölgesinde korku ve çekince olmadan, geçimini sağlayacak belirli bir miktar para verilse kadınların da harika kitaplar yazacağını savunuyor. Kitap yazan kadınların aslında alanlarının dar olduğunu, evden dışarı çıkamadıkları için kendi dünyalarını yansıttıkları güzel bir dille anlatılmış…
Herkesin özellikle de erkeklerin okuması gereken bir kitap bence… Woolf’un hayat hikayesini kitapta görmek de mümkün intihar ettiği nehri o kadar güzel anlatıyor ki adeta orada gezindiğimi hissettim. Kitap hakkında daha fazla yazmamı isterseniz benimle yorum olarak paylaşın çünkü kitap üzerine neredeyse tez yazdım ve kendi çıkarımlarımda elimde mevcut 🙂
İkinci kitap ise yine ödev olan fakat inanılmaz akıcı bir dille yazılan Tahsin Yücel’in Gökdelen isimli romanı… 2073 yılını Türkiye’sini görmek mümkün bu kitapta… Özellikle yönetim ve hukuk ilişkisini somut örnekler vererek ele almış Yücel ve yorumlarına katılmadan edemedim. Hukuk özelleşirse ne olur? Aslında bugünkü adalet, hukuk sisteminde buluyorsunuz kendinizi ve insanların nasıl ayrımlaştırıldığı bu yapılırken medyanın kör ve sağır olduğunu yazmış. Bir değişimin şekil almasında medyanın rolünü de görmek mümkün, empoze edilmek istenen bilgiler sürekli medyada yer alırsa ister istemez insanlar neden olduğunu sorgulamadan kabul etmeye başladığını verilen hikaye üzerinde görmek mümkün. Gökdelen dikmek için nasıl hukuksuzluk yapıldığını, hükümetin çıkarları, medyanın körlüğü, kişisel çıkarların üstünlüğünü konu alan Gökdelen kitabını da bence herkes okumalı… Zaten çok akıcı kitap, bir günde bitirebilirsiniz.
Üçüncü kitap ise Stefan Zweig tarafından kaleme alınan Bilinmeyen bir kadının mektubu … Aslında bu kitabı Avusturya yazarı olan Zweig merakımdan aldım ve başladıktan bir saat sonra kitabı bitirdim. Yazarın anlatım gücüne, dünyasına hayran kaldığımı belirtmeliyim. Kitap mektup türünde ve adı bilinmeyen bir kadının sevdiği adam tarafından aslında hiç tanınmadığını, birkaç buluşmadan sonra bile adam kadının adını bilmemesi ve karşılaştıklarında adamın kendisini ilk kez görüyor gibi davranmasının kadının canını nasıl yaktığı işleniyor. Kadın sevdiği adam için ilk başlarda mücadele etse de sonrasında adamın bunlara değmediğini görüyor fakat vazgeçemiyor. Tek istediği sevdiği adamla birlikte olabilmek… Duygusal romanları seviyorsanız mutlaka okumanızı tavsiye ederim.
Son kitap ise yine Stefan Zweig imzalı bir kadının yaşamından yirmi dört saat isimli kitabı… Tutkuların, özgür ruhun bir anda ortaya çıkmasıyla bir kadının hayatının nasıl değiştiğini ve hayatta olmaz denilen şeyi yaşamanın verdiği heyecan, zorluk, korkuyu en iyi anlatan kitaplardan biri… Bir kadının 24 saatte tüm duyguları yaşadığının özeti olan kitap farklı bakmanızı sağlayacak ve etrafımızda gördüğümüz hikayelerde farklı kesitleri görmemizi sağlıyor. Ahlâk anlayışının çelişkisini, toplumun normlarını ve acımasızca eleştirilere maruz kalmaktan korkan bir kadının yaşadıklarını merak ediyorsanız bir bakın derim. 🙂
Yukarıda bahsettiğim eserlerden detaylı incelememi istediğiniz kitap varsa bana yorum olarak bırakın lütfen! Fazla detaylarına giremedim çünkü tüm kitaplar hakkındaki görüşlerimi vermek istedim. Önceki kitap incelemelerim yine devam edecek, sormak istedikleriniz varsa bana bloğumdan ya da sosyal medya hesaplarımdan ulaşabilirsiniz.
Bloğumu beğendiyseniz “takip et” butonundan, instagram, facebook, Google + ve pinterest üzerinden takip ederek yeni yazılarımdan haberdar olabilirsiniz. Kendinize çoook iyi bakııın, hoşçakalııın 🙂
29 yorum
Virginia Woolf “Kendine ait bir oda” kitabı hakkında yazdıklarınız daha fazla ilgimi çekti, okumaya çalışacağım ilk fırsatta.
“Mrs. Dalloway” kitabını okurken oldukça zorlanmıştım.
Kaleminize ve yüreğinize sağlık. 🙂
Kendine ait bir oda okunması gereken kitaplardan bence… “Mrs. Dalloway” kitabını okumadım ama araştıracağım. Teşekkür ederim. 🙂
Harika bir inceleme yazısı olmuş
çok teşekkür ederimm 🙂
Güzel bir yazı olmus,butun kitaplar ilgimi.cekti aslinda..
çok teşekkür ederim 🙂
Çok güzel bir yazı olmuş. Kitap okumayı seven birisi olarak yeni kitap isimleri öğrenmiş oldum. Bayıldıım teşekkürler yazı için ☺️
Çok sevindim, umarım siz de beğenirsiniz kitapları okuyunca :)) Sevgiler 🙂
Tavsiyelerin teşekkür ederim canım harikasın.
Çok teşekkür ederim canım 🙂
Çok açıklayıcı bir yazı olmuş. Gökdelen adlı kitabı okumadım bu listede bir tek. 🙂
Okumanı şiddetle tavsiye ederim canım 🙂
Çok güzel bir eser canım, öneririm 🙂
Güzel bir inceleme yazısı olmuş, hepsini not aldım en kısa zamanda kütüphaneme ekleyeceğim 🙂
Beğenmene çok sevindim bitanem, senin yorumlarını da bekliyorum 🙂
Çok güzel olmuş bu yazı. Sanırım hepsini listeye eklemem gerekicek
Hepsini de severek okudum, öneririm :))
kitap seçimlerin harika, benim hoşuma gidebilecek kitaplar görüyorum senin blogunda hep 🙂 sevgiler
Ayy ne güzel öyleyse <3 Çok sevindim, çok öpüyorum 🙂
Harika bir yazı olmuş kuzum. Şu an Woolf un kendine ait bir oda kitabını okuyorum ben de . Zweig çok sevdiğim bir yazar ve bu kitaplarını da seçerek okumuştum . Gökdelen ise okunacaklarım arasına girdi :))
Gökdeleni okumanı şiddetle tavsiye ederim bitanem. Kendine ait bir oda ise çok çok özel bir eser benim için Zweig ise kalemini çok beğendim 🙂 Çok teşekkür ederim güzel yorumun için bitanemm 🙂
Stefan Zweig kitapları ilgimi çekti notumu alıyorum. Teşekkürler canım
Çok güzel eserler, şiddetle tavsiye ederim 🙂
Hepsi ilgimi çekti canım çok güzel inceleyip Ele almissin teşekkür ederim ☺
Çok teşekkür ederim bitanemm, beğenmene çok sevindim 🙂
Maşallah nazar değmesin okuma aşkın hiç bitmesin 🙂
Amin bitanem benimm <3 🙂
Bu kitapların içinde sadece Bilinmeyen bir kadının mektubu isimli kitabı okudum. Kitap inceydi ama tek kelimeyle mükemmeldi.
Çok etkileyici bir eser gerçekten…