Merhabalar 🙂
Eğitim seminerlerine ne kadar düşkün olduğum ayrı bir gerçek ve aktif öğrenim hayatımda yeni heyecanlar katmayı seviyorum. Bu vizyonumun gelişmesine ve buradaki paylaşımlarımda da profesyonel bilgiler aktarmam açısından oldukça önemli. Her aklıma geleni değil; bilgimle, eğitimimle bir şeyler paylaşmak sorumlu olduğum her alanda karakterimi korumamı sağlıyor. Farklı bakış açılarını görmemi sağlayıp hayallerim olan iş için sürekli aktif olmamı sağlıyor. Demem o ki hayal ettiğiniz iş için sürekli yenilenin, bilgilenin ve olabildiğince alçakgönüllü olmaya çalışın. Bizi biz yapan ne giydiğimiz, ne sürdüğümüz, hangi arabaya sahip olduğumuz, hangi evde oturduğumuz değil; kişiliğimiz ve kendimize kattıklarımızdır. O yüzden bir mercan olmak da bizim elimizde savrulan bir yaprak parçası olmak da…
Gevezelik yeter dediğinizi duyar gibiyim hemen seminer detaylarına geçeyim. 🙂
Kişisel Gelişim Zirvesi 19 Mart 2016 Cumartesi günü Meb Şura Salonu’nda Yaşamartı tarafından düzenlendi. İnanılmaz başarılı bir organizasyondu gördüğüm en iyi organize seminerdi diyebilirim. Ses teknik ekibi dışında tabii bir de sürekli çekim yapılması rahatsız etti. Onun haricinde giriş kontrolleri, sertfikamızın hemen verilmesi ve en önemlisi yiyecek kısmı yeterliydi. Çünkü Cem öğretir eğitim semineri de şura salonunda gerçekleşmiş yiyecek sıkıntısı çıkmıştı. Cem Öğretir eğitim semineri ve sahne deneyimim için Tık Tık ! Seminerde kimler vardı hemen onlara göz atalım. 🙂
TED konuşmacısı, yazar Tunç Kılınç ; Ekonomist, müzisyen, kendi deyimiyle hikaye anlatıcısı Burak Ünaldı, Kanal D, CNN Türk spor spikeri Emre Tilev ; Fox Tv Çalarsaat sunucusu, yazar İsmail Küçükkaya… O kadar değerli isimler ki her biri, hayatımın en güzel günlerinden birini yaşattılar. Öncelikle yaşamartıya çok teşekkür ederim, böyle güzel isimlerle tanışma ve öğrenme fırsatı verdikleri için 🙂
Sahnede ilk olarak ekonomist, hikaye anlatıcısı Burak Ünaldı yer aldı. En sevdiğim hikaye kitabından biri olan Küçük prensin bir resmi ile başladı. Burak ünaldı’yı sevmek için bir sebep daha 😀 Fil yutmuş boa yılanı ve bakış açıları ele alındı. Yeteneklerimizin baştan nasıl köreltildiğini ve buna bizim izin verdiğimiz üzerinde duruldu.
Dalai Lama’nın güzel sözlerinden biri belkide şu günlerde en ihtiyacımız olan şey: “Bu dünyanın daha fazla başarılı insana ihtiyacı yok ! Vahim bir şekilde ihtiyacımız olan şey daha fazla arabulucu, şifacı ve hikaye anlatıcısıdır.” Sürekli odaklanan şeyin başarı olduğu fakat başarının tanımı nedir sorusuna net bir cevap verilememesi, kendi tutarsızlıklarımızı sorgulamamız ve içimize dönmemizi sağlıyor. Belkide insanın en çok kendisiyle konuşmaya ve tanımlamaları yapıp kendisini bulmaya ihtiyacı var. İnsan kendini bulduğunda yenilenmesi daha kolay ve etrafına karşı daha anlayışlı olmasını sağlıyor. O yüzden yaptığınız işte başarılı ama en çok “mutlu” olmayı seçin. Mutluluk yaptığınız işte…
Görseldeki bir uzay mekiği ve ucunda bir pamuk parçası var. O resmi çizen bir çocuk neden pamuk çizdin sorusuna ise “eğer bir gün uzay mekiği yanlışlıkla dünyaya çarparsa ucundaki pamuk sayesinde kimseye zarar vermeyecek.” O naif düşünceler, ince düşünülmüş muhteşem hayal dünyaları… Önemli olan çocukluğumuzda olan yaratıcılığımız ve ısrarımızın devam etmesi yani çocuk kalabilmekte… Düşünsenize şimdiye kadar büyük buluşlar yapmış bilimadamlarını onlar vazgeçse, komşu çocuklarını örnek alsaydı bizler bugüne gelebilir miydik, biz vazgeçersek geleceğe ne bırakacağız ? Vazgeçmeyeceğiz değil mi ben güveniyorum hem kendime hem sizlere 🙂
Görseldeki Rick allen’dir. İngiliz hard rock grubu Def Leppard’ın başarılı bateristidir. Geçirdiği trafik kazası sonucu sol kolunu kaybeder. Fakat müzik aşkından vazgeçmez. Bir şeyi delicesine istemek ve başarmak. Her gittiği yerde sol kolun yok nasıl bateri çalacaksın sözlerini dinlemeyip yaptığı işte en iyisi olmak. Fiziksel engeller engel değildir yeter ki isteyelim ve isteğimizde ısrar edelim.
Steve Jobs ! Apple ve inc’in kurucusu. Hayatı ile ilgili dönüm noktalarını anlatan Stanford konuşmasını dinlemenizi kesinlikle öneririm. BURADAN İZLEYEBİLİRSİNİZ. Eğer bir şeylerin yolunda gitmediğine inanıyorsanız neden hâlâ aynı yoldan gidiyorsunuz? sorusunu çok güzel özetledi sevgili burak ünaldı. Bu arada dipnotlar arasında steve jobs köken bakımından malatyalı ve okulu bırakma nedeni ailesinin yatırımlarının son bulması yani fakirlik olduğunu öğrendim. Zaten ekonominin babası ve eğer ekonomik düzeni daha iyi anlamak isterseniz steve jobs kitaplarına bakmanızı öneririm.
Facebook’tan önce Türklerin bulduğu bir sosyal medya YONJA .. Neden yonja tutulmadı peki sorusunda farklı görüşler vardı. Vizyonumuz yok, sahiplenmiyoruz, başarılı olduk bu kadarı yeter anlayışı, evrensel olmama düşüncesi, geniş kesime seslenemeyiz anlayışları bunlardan bazıları… Haklı gerekçeler de işin aslı… Bir şey üretmek demek dünyayı kurtarmak ya da ülkeyi kurtarmak anlamına gelmiyor. Günlük hayattaki ufak bir sıkıntıyı çözmek başarı için yeterli. Yaptığınız en küçük işi bile başarısız görmeyin. Hakkınızı alın, emek veriyosanız bunun herkesin kullanacağı bir şey olarak tasarlayın ve güçlenin.
Yetenek ve beceri Bakanlığı olan ülkeler sanata ve düşünceye önem veren çağdaş merkezler… Bizde bu yöntem Acun’un programları ile sınırlı. Tübitak zaten işe yaramıyor fakat kendinizi ispatladığınızda büyük balıklar sizi alıp destekliyor ve hayallerinize adım adım yaklaşabiliyorsunuz. Gelecek planlarınıza aman dikkat edin ve yabancı dil ekleyip çerçeveyi geniş tutun. 🙂
Sonra Tunç Kılınç sahneyi aldı. Sıfır kitabının yazarı hem o kadar naif hem de açıksözlü bir insan 🙂 Gösteri arasında kitabını alıp imzalatma ve fotoğraf çekinme fırsatım oldu. Çok kibar ve başarının küçük şeylerde gizli olduğunu düşünüyor. Aslında onun için de “başarı “değil “mutluluk” önemli 🙂 Hayatına birden çok insan ve hikaye sığdırıyor. Arabanızı yıkayıp küçük kartlarını bırakabiliyorlar ücretsiz mutluluk seansı gibi bir şey daha ne olsun 🙂
2 aylık bir ömrünüz kalsa şu an yaptıklarınızı yapar mısınız? Yorumlar kısmında benimle paylaşın lütfen 🙂 Hayatımı son birkaç aydır düzenlemeye çalıştığımda bulduğum bu soruyu tekrar görmek çok şaşırtıcıydı ama işe de yaradı. Daha çok çalışmak, sevdiklerime vakit ayırmak, hobilerimi geliştirmek ve bana iyi gelmeyen insanları hayatımdan, takipten çıkarmak inanılmaz iyi geldi. Kimseyle rekabet halinde olmadığımı bilakis güzel işler yapanlarla daha sık bir araya gelmemi sağlamamı ve eğitimime yeni şeyler katmak beni ben yapan şeyler ve uyuduğumda pişman olacağım bir şey bulamamak paha biçilemez. Bazen saçma sapan konuşmak ve buna kendin gülmek, dışardan alay edilmesine gerek yok ben kendimle dalga geçerim düşüncesi duygusal güçlülüğü sağlamada inanılmaz faydası oluyor ve özgüveninizin gelişmesine yardımcı oluyor. Ölürken zaten çaresiz olacağız ama en azından bulunduğumuz an’a odaklanıp istediğimizi gerçekleştirmek de bizim elimizde … Seçim sizin; iyi ki ya da keşke demek…
Ne kadar uzun yaşarsak yaşayalım hayattan keyif alamıyorsak yaşamanın ne anlamı kalır ki? Sürekli hayatımızı mahvetmeye çalışan insanlara yer verirsek sürekli onları önemsersek hayattan bize ne kalı? İşte öyle zamanlarda yolumuzdaki taşları toplayıp bir kenara koymanın ve devam etmenin vakti gelmiştir. Gösteri sırasında bir arkadaşımız sürekli kendi doğrularımla yaşadım, mutluydum fakat hayatıma biri girdi ve doğru bildiğim her şey yanlış çıktı, mutsuzum dedi. Mutsuzluğunuza sebep olan ve kendinizi çelişkiye düşüren biriyle nereye kadar birlikte olursunuz ? 2 aylık ömrünüz var dedik. 2 ayınızı onunla mı geçirmek isterdiniz? Bence geçirmek istemezdiniz, mutlu olmak birlikte yaşamayı gerektiriyorsa saygı alanını da getirmeli. Konuşabilmeyi ve tutarlı olmayı aksi halde karşımızdakine zarar verir ve hem kendimizi hem karşımızdakini kandırmış oluruz. Bu yüzden her şeyden önce kendi alanlarımıza sahip çıkmalı ve korumalıyız.
Sürekli başkalarıyla karşılaştırıldık, eleştirildik. O kadar ki artık biz herkesle rekabet halindeyiz. İtiraf edelim, herkesten iyi olma çabası içerisindeyiz. Bu öyle bir raddeye gelir ki bazen kardeşler, en yakınlarda bile görülür. Böyle durumlarda olaylara uzaktan bakıp, beğenilen bir şeyi takdir etmek ya da hoşumuza gitmeyen bir şeyi söyleyebilme cesareti ile içimizdeki rekabet duygusunu törpüleyebiliriz. Aksi durumda karşılıklı yanlış anlaşılmalar ve sürüp giden iletişimsizlik görülür.
Tunç Kılınç Sıfır adlı kitabında bilimsellikten de yararlanmış. Doğuştan aslında önyargısız ve duvarsızken geçen zamanla sürekli duvar örüyoruz ve her seferinde kendi ördüğümüz duvarlara çarpıp mutsuz oluyoruz. Buna ev örnek verilebilir. Neden sürekli aynı yerde ikamet ederiz neden farklı yerler görüp farlı yerlerde yaşamak bize korkunç gelir. Beş Maymun Deneyi için Tık !
Şimdi yine soruyorum size 2 aylık ömrünüz kalsa hâlâ oturduğunuz yerde olur muydunuz? 🙂
Gece yattığınızda yaptıklarınızı düşünün dün yaptıklarınızın üzerine neler eklediniz? Günün ne kadarını mutlu geçirdiniz ya da hayal ettiğiniz meslek için çalıştınız ? Eğer düne göre daha mutluysanız başarmışsınızdır. Kendinizi bir şey sanmazsanız her şey olabilme ihtimaliniz vardır, sözü duyduğum en sevimli cümle 🙂 Sıfır kitabını ilk grey reklam ajansında imza kampanyasında sonra da sevdiğim vlogger Barış Özcan’ın tanıtımında duymuştum. Kitap hakkında barış özcan’ın deyimiyle fikir sahibi olmak isterseniz Tık Tık ! Kitabı almak ve imzalatmak da nasip oldu. Tunç Kılınç’ın fikir dünyası o kadar zengin ki fırsatını bulursanız gösterisine gidin kitabını da mutlaka okuyun 🙂
Hayal ettiğim tüm yolları geçmiş biri olan İsmail Küçükkaya sahnedeydi. Benim için çok heyecanlı dakikalardı. Bilgi birikimi, yorumları, bakış açıları, doğru tespitleri ve her şeyden önce insana değer verişi onlarca kişinin sevgisini ve saygısını kazanmasında önemli faktörler.. Sabah erken saatte kalktığınız zaman evde, işte izlenecek haber programı fox çalarsaattir. Şiirleri, masasında sürekli kitaplarının bulunduğu, tarafsız yayının adresidir İsmail küçükkaya… Her gün büyülenmemek elde değil özellikle benim gibi gazeteci adaylarının İsmail Küçükkaya’dan öğreneceği çok fazla şey var.
İsmail Küçükkaya her şeyden önce Anadolu insanı… Medyada gösterilenle göstermeyeni çok iyi biliyor ve köylünün, emekçinin, insanın yanında yer alıyor. Özellikle şu sıralar okunması gereken muhteşem bir kitabı da var KORKMA ! Şu dönem yaşadığımız korkuyu anlayıp neler yapabiliriz onlara değiniyor. Okuyun efendim, ben metroda Korkma kitabını okurken anlayamayacğım şekilde öldüresiye bakışlara da maruz kalıyorum sempatik bakışlara da… Birleşme zamanlarımızda ayrışacak yer geziyoruz bir nebze… Dışarıda okuyorum çünkü birilerine cesaret vermeyi amaçlıyorum. Korkmamamız gerektiğini aksine birleştiğimizde millet olarak güzelleşeceğimizi anlatmaya çalışıyorum. Sadece yazmakla değil hayata uygulamakla bir şeyler değişiyor birilerine bunu anlatmalı ! Küçük görmeden, anlatarak, umut dolu günler için korkmadan çalışarak olacak.
İsmail Küçükkaya’dan medya ile ilgili çok önemli bilgiler ve öneriler dinledik. Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu aynı okuldan mezun ve hayal ettiğim tüm işleri başarılı bir şekilde gerçekleştirmiş güvenilir bir gazeteci.. Gideceğim yol uzun olsa da yollarımın İsmail Küçükkya ile buluşmasını dilerim. Bunun için ufak adımlarım olacak ve inanıyorum ki daha büyük bir aileye ulaşıp, aydınlık günleri el birliğiyle, sevgiyle getireceğiz. İşte o zaman burada anlatamadığım onlarca hikayeyi sizlere daha iyi anlatacağım.
Sonrasında sahneyi sevgili Emre Tilev devraldı. Böyle samimi, alçakgönüllü insanlar iyi ki var. Öyle hikayeler anlattı ki sorunlarımızın sadece anlık olduğunu aslında insanın sağlığından daha değerli bir şey olmadığını gösterdi. Hayal ettiği mesleği yapıyor Emre Tilev fakat okuduğu ve ondan istenilen bölüm farklı çoğumuzun yaşadığı gibi… Annemin istediği meslek farklıydı benim ki farklıydı diyor. Başından geçen beyin tümörü ameliyatını anlattı ve o dönemdeki sorunun sadece tek kişilik odada kalmadığı için üzgün olduğu ve o odada kalanların torpille kaldığını düşündüğünü sonrasında minik bir kızın önce Emre Tilev’e ne kadar çirkin olduğunu söyleyip renkli balonların olduğu tek kişilik odaya doğru koşturduğunu ve Emre Tilev’in üzülerek baktığı anda doktorunun elini omzunda hissetmesi ile kendine gelir. Emre Tilev :”kesin torpilli bak tek kişilik odada kalıyor.” dediğinde doktorun söylediği : ” hayır, torpilli falan değil sadece yaşayacağı tam 2 aylık ömrü var ve sadece 5 yaşında. ” Emre Tilev ne söyleyebilirdim ki diyor ben 20 yaşındayım ailemle bolca vakit geçirmiş, ergenliğimi yaşamış, üniversite havasını solumuş, ilk aşkımı yaşamıştım ama o 5 yaşındaki minik kız çocuğunun yaşayacağı zaman sadece 2 ay idi. Gerçekten öyle hayat bize bir kere verilmiş ve biz sürekli hatalar aramaya, başkalarını üzmeye odaklanmışız. Hem yoruluyoruz hem de yoruyoruz. Gerçekten buna değer mi? Bence değmez, daha sizlere anlatacağım çok detay var fakat daha fazla bu yazıyı uzatmak istemiyorum. Bir gün karşılaşırsak, muhabbetlerimizde anlatırım. 🙂
Çıkışta serfifikalarımızı aldık ve arkadaşımla Emre Tilev ile fotoğraf çekinmeyi de ihmal etmedik. 🙂 Buradan bir kez daha yaşamArtıya çok teşekkür ederim. Bu organizasyon ile birlikte zakkum konser bileti, ücretsiz bilgisayar kursu hediye ettiler. Daha ne olsun efendim, vizeden sonrasını da doldurmuş oldum böylelikle 😀
Şunu da belirtmeliyim ki salonda olan herkese cesaret edip evden çıktığımız için teşekkür edildi. Yürek burkucu bir durum, aydınlık günlerin bir an önce gelmesini ve baharın coşkunun yaşandığı, mutlu olabildiğimiz şekilde yaşamaya devam ederiz. Bu zor günlerde geçecek, inanıyorum. Karamsarlık, korku milletime yakışmıyor. O yüzden ben de kendi adıma mücadele eden, birlik olan ve korkmadan yürüyen herkesi tebrik ediyorum. Daha güzel günlerde görüşmek üzere, Hoşçakalın !